-
1 eli açık
-
2 eli açık
ще́дрый, великоду́шный -
3 eli açık
юмарт -
4 eli açık
adj. open-handed, generous, big-hearted, bounteous, bountiful, freehanded, freehearted, large handed, munificent, profuse* * *generous -
5 eli açık
dest vekirî--------çavfireh -
6 eli açik
IЭГУIАН(Э), гупыкIыл(э)/ гупыкIрил(э) -
7 eli açık
джомарт, таучэл -
8 eli açık
open-handed, generous cömert -
9 eli açık
əliaçıq -
10 eli selek
см. eli açık -
11 cömert
1. أريحي [أَرْيَحِيّ]Anlamı: para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek.semih, verimli2. أشم [أَشَمّ]Anlamı: para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek.semih, verimli3. بذل [بَذْل]Anlamı: para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek.semih, verimli4. جزل [جَزْل]Anlamı: para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek.semih, verimli5. جواد [جَوَاد]Anlamı: para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek.semih, verimli6. جواد [جَوَّاد]Anlamı: para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek.semih, verimli7. زاخر [زاخِر]Anlamı: para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek.semih, verimli8. سخي [سَخِيّ]Anlamı: para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek.semih, verimli9. سماح [سَمَاح]Anlamı: para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek.semih, verimli10. سمح [سَمْح]Anlamı: para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek.semih, verimli11. غمر [غَمْر]Anlamı: para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek.semih, verimli12. فياح [فَيَّاح]Anlamı: para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek.semih, verimli13. فياض [فَيَّاض]Anlamı: para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek.semih, verimli14. كريم [كَرِيم]Anlamı: para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek.semih, verimli15. مضياف [مِضْياف]Anlamı: para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek.semih, verimli -
12 el
el1 Hand f; Vorderfuß m; eine Partie f Schach usw, ein Spiel n; beim Schachspiel z.B. Zug m; Reihe f; fig Vermittlung f; Gewalt f;el altında olmak etwas griffbereit haben;el altından heimlich;-e el atmak die Hand ausstrecken, greifen nach; jemanden streng halten; sich interessiert zeigen (an D);el ayak alle (Menschen);el ayası Handteller m;el bağlamak die Hände ehrerbietig übereinanderlegen;el bende (oyunu) Art Haschespiel n;şimdi el bende! jetzt komme ich (an die Reihe);el çabukluğu Handfertigkeit f; fig Gerissenheit f;el çantası Handtasche f;el çırpmak in die Hände klatschen;el değmeden hazırlanmış maschinell (und hygienisch) hergestellt;el değmemiş ungebraucht;el ele vermek sich die Hände reichen;el emeği manuelle Arbeit; handgearbeitet; Lohn m;el erimi in Reichweite;el freni Handbremse f;el işi Handarbeit f;el katmak sich einmischen; eingreifen;-e el koymak sich einer Sache (G) annehmen; fig in die Hand nehmen (A); beschlagnahmen; sich (D) etwas aneignen;el sanatları Kunstgewerbe n;el sıkmak jemandem die Hand drücken;el sokmak sich einmischen;el topu Handball m;-e el vermek jemandem behilflich sein;el vurmak in die Hände klatschen (um jemanden zu rufen);el vurmamak keinen Finger rühren;el yazılı handgeschrieben;el yazısı allg Handschrift f (a Gegenstand), Manuskript n;el yazması Handschrift f; handgeschrieben;el yordamıyla durch Tasten;elde beim Rechnen: elde var beş … fünf im Sinn;elde bir feststehend;elde bulunmak vorliegen;elde edilmez uneinnehmbar;elde etmek beschaffen; Bodenschätze usw gewinnen; ziehen; jemanden abwerben; erobern; einnehmen;elde mi? (ganz) unmöglich!;eldeki vorliegend, vorhanden;elden persönlich, selbst, von mir aus;elden ağıza yaşamak von der Hand in den Mund leben;-i elden bırakmak verzichten (auf A);elden çıkarmak veräußern, abstoßen (A);elden düşme aus zweiter Hand;elden geçirmek durchsehen, überprüfen;elden geldiği ölçüde in möglichst großem Umfang;(-in) elden gelmek (jemandem) möglich sein; fam Geld rausrücken, blechen;elimden dikiş gelmiyor ich kann nicht nähen;elden gitmek verloren gehen, einer Sache (G) beraubt werden;ele alınır recht nützlich;ele alınmaz miserabel;ele geçmek in die Hände fallen;ele vermek jemanden ausliefern, verraten; fig verraten (z.B. Alter);eli açık freigebig;eli bayraklı Streithammel m; Aufrührer m;eli boş mit leeren Händen; mittellos; beschäftigungslos;eli çabuk behände, flink; geschickt;onun eli kolu bağlı ihm sind die Hände gebunden; er steht tatenlos da;-de eli olmak seine Hand (bei D) im Spiele haben;eli yordamlı bewandert, erfahren;elinde bulunmak (oder olmak) haben; besitzen; beherrschen;elinde ekşimek liegen bleiben, fam schmoren;elinde kaldı (er/sie) ist die Ware nicht losgeworden;elinden gelen sein Möglichstes (zu tun);elinden gelirse … wenn es in seiner Macht steht, …;elinden tutmak für jemanden sorgen;-in eline bakmak auf jemanden (materiell) angewiesen sein;-in eline geçmek Geld verdienen, bekommen;-in eline kaldım (er/sie) war ( oder ist) meine einzige Stütze;elini sürmemek nicht berühren; sich nicht herablassen;-e elini uzatmak jemanden unterstützen;-den elini yıkamak die Finger von (D) lassen;elinin altındadır etwas steht zu seiner Verfügung;elin(iz)e sağlık gut gelungen!, danke schön! (für Essen und handwerkliche Tätigkeiten);eller yukarı! Hände hoch!el2 Volk n; Land n; Heimat f; Fremde(r); Außenseiter m;el gün alle, (das) Publikum, die anderen;el oğlu (der) Fremde -
13 gani gönüllü
См. также в других словарях:
eli açık — sf., ğı Cömert Eli pek açık ve eğlenceye biraz fazla düşkündü. S. Ali … Çağatay Osmanlı Sözlük
açık — sf., ğı 1) Açılmış, kapalı olmayan, kapalı karşıtı Açık pencerenin önünde denize karşı saatlerce dertleştik. R. N. Güntekin 2) Engelsiz Açık yol. 3) Örtüsüz, çıplak Açık baş. 4) Boş Kâğıtta açık yer kalmadı. 5) Görevlisi olmayan, boş (iş, görev) … Çağatay Osmanlı Sözlük
eli selek — sf., ği, hlk. Eli açık, cömert (kimse) … Çağatay Osmanlı Sözlük
akı — eli açık, koçak, selek, cömert I, 90 … Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini
BASIK — Eli açık. Cömert. Dolup taşan … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
CÖMERT — Eli açık, ikramcı, kerem sahibi … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük
hanedan — is., tar., Far. ḫānedān 1) Hükümdar, devlet büyüğü vb. bir kişiye dayanan soy, büyük aile Hanedan prenslere dair başka hatıram yoktu. F. R. Atay 2) sf., esk. Belli ve büyük soydan gelen 3) sf., mec. Eli açık ve konuksever Bu benim dediklerim… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ağa — is. 1) Geniş toprakları olan, sözü geçen, varlıklı kimse Bu köyün ağası ben miyim, o mu... T. Buğra 2) Halk arasında sayılan ve sözü geçen erkeklere verilen unvan Mehmet ağa. Hüseyin ağa. 3) Büyük kardeş, ağabey Köye varınca ağamdan parasını… … Çağatay Osmanlı Sözlük
bol kepçe — is. 1) Servis sırasında yiyeceği bol bol dağıtma 2) sf., mec. Cömert, eli açık … Çağatay Osmanlı Sözlük
cömert — sf., di, Far. cevān + merd 1) Para ve malını esirgemeden veren, eli açık, selek, semih, ahi, bonkör Elinden gelen her iyiliği yapar, cömerttir, ikramı çok sever. P. Safa 2) mec. Verimli Bu ülkede toprak bir masal sultanı kadar cömert. C. Meriç… … Çağatay Osmanlı Sözlük